SIKICI BİR HİKAYE
- Ayça TATLI
- 13 Kas 2020
- 3 dakikada okunur
Dünyaya yeni katılmış bir ruhun amacı hayatın tadını çıkarmaktır.

Ancak bundan haberi olmayan insan tarafının birincil amacı hayatta var olabilmektir. Dünyayı tanımaz; ne uygun ne değil bilmez; burada var olabilmenin koşullarını bilmez. Bir yanı sürekli olarak bu koşulları anlamaya ve test etmeye ayarlıdır. Yeşil, kırmızı işaret koyar karşılaştığı her şeye; ki bir daha karşılaştığında ne yapacağını bilsin.
Minik bir peri gelir onun hikayesini anlatır bize; neden kendini kaybettiğini; neden kurallara bu kadar uyduğunu ve neden dahasını aradığını anlatır. Çünkü bu peri onu izlemektedir. Şaşkın ve meraklıdır ve o doğduğu andan itibaren onun hikayesinin yazıcısıdır bu küçük peri, ne olacağını asla bilmez; o yüzden öyle sıkı takip eder ki bu yeni ruhu; bir gün bu dünyadan geçtiğinde sergilemiş olduğu oyunun, yaşamış olduğu maceranın tüm detaylarını kendi peri halkına anlatmak zorundadır çünkü. Bu peri ülkesinin en büyük görevi, ruhların hikayeleri yazmak; onları büyülü evrenin kütüphanesine koymakmış. Bu kütüphanede tüm ruhların tüm maceraları varmış; hangi ruh dönüp gelip görmek, okumak isterse kendi hikayelerini buradan kolayca bulabilirmiş. Bu hikayeler birleşip evrenin hikayesi olurmuş. Evrendeki her varlık; hangi bilgiye ihtiyacı olursa olsun bu kütüphaneye gelir, istediği kadar çalışırmış.
Bu minik peri; dünyadaki genç ruhun hikayesini yazarken bir değişiklik yapmak ister; şimdi ona söylendiği gibi değil; kendi istediği metotla yazacaktır hikayeyi; çünkü o da ister kendi varlığının bir macera olmasını; aynı bu dünyada yaşayan ruhlar gibi deneyimleri olmasını; izleyen değil de yaşayan olmayı. Bu sefer ruhun yaşadığı her şeyi aynen aktaracak ama bunları kendi varlığında hissederek yapacaktır bunu. Hem o ruhun farkında olacak onu tabi ki harfiyen izleyecek; ama yazarken kendisi olacaktır bu maceranın kahramanı.
Dünyayı tanımaya uğraşan yeni bir ruhum ben diye başlar hikayeye;
“Fark ettim ki, uygun olmamak dünya tarafından kabul edilmemek demek dünyamda bir sorun demek. Yaşam damarımda, alanımda ve özgürlüğümde bir sorun. Varoluş hakkımda sınırlandırılma demek. Dışarısı tarafından onaylanmamak reddedilmek anlamına geliyor. Sanıyorum ki var olmak için dışarısı tarafından sevilmek zorundasın, ben aslında gerçekte olduğum halimle dışarısı tarafından sevilmiyorum ve burada kabul edilmek için oynamalıyım. Onların şablonlarına göre daralırsam, onların istediği kişi olursam, özgür oluyorum var olmama izin veriliyor ve kendimi bir oyuna sokuyorum. (Ahh egocum; ne düşünmek uygun, ne istemek uygun, ne hissetmek uygun ? Bunları iyi ezberle ve sadece onarı hissetmeme, düşünmeme , istememe izin ver diğerlerini dışarıda bırak, ben bile bilmeyeyim gerçekte kim olduğumu)
Onları kandırıyorum tamam doğrusu bu ve ben sizi kandırabilirim. Ben sizin istediğiniz şekilde daralabilir, bu şablonun/kutunun dışarısında kalan kısımlarımı yok sayabilirim. Aslında çok iyi biliyorum gerçekte o kişi olmadığımı ve o yüzden hiçbir zaman seviliyor hissetmiyorum, çünkü gerçek ben o değilim, ama bu oyunu oynayabilirim. Sevginizi değil izninizi istiyorum, sevemezsiniz çünkü o ben değilim ama izin alabilirim.
Sizi kandırarak izin alırım ama buna “sevgi ve onay” der kendimi kandırabilirim. O sevilmeye layık olmayan ya da bu boyuta/mekana uygun olmayan kısmı ben de görmem. Burası bana ait bir mekan değil; sizin evinizde sizin kurallarınız, benim evim yok, bana ait olabilecek bir ev yok. Ben iyi ve uygun kişi olur, iyi ve uygun olmayan taraflarımı bu vücüdün/kutunun/şablonun dışında bırakabilirim.
Ben; o küçük kutunun içinde hala; sizi tatmin ettiğimden emin olamam ve giderek daha da fazla süzerim benliğimi, dışarıda bırakırım. Bütün amacım kutunun içine sadece uygun olanları doldurmak olur. Burada var olmak için kendimi süzmeliyim, isteklerimi, düşüncelerimi, hislerimi süzmeliyim, süzgeçten geçmiş bir ben olmalıyım.”
İşte yeni ruhun nasıl da kendini kaybettiğinin hikayesidir bu; bir gün kendini bulmaya karar verene; acaba BEN ne istiyorum diye kendine sormaya karar verene kadar; arada geçen hiçbir şey yoktur.
Çünkü o ruh; bedenin dışında kalmış, yeniden çağrılacağı günü beklemektedir…
Comments